Mizah ve Savaş Arasındaki İlişki

Mizah hayatın acılarına karşı ruhsal bir rahatlama aracıdır. Çoğu zaman acının, gözyaşının, baskının, zulmün ve savaşın yanı başında yeşerir. Onlara karşı bizim dayanabilme gücümüzü artırır. Zayıflığımızı avantaja çeviren bir silaha dönüşür…

“İnsan bu dünyada o kadar ıstırap çeker ki bütün canlı yaratıklar arasında yalnız o, gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır”
Nietzsche.

Hayatın merkezinde mizah vardır her zaman. İşte, evlilikte, aşkta, savaşta… Çünkü iletişim kurarken, severken, hayatı anlam biçerken, acılara katlanırken mizah ve gülmek bunlara sevimli bir çehre kazandırır. Gülmek bizi daha fazla insan yapar ve en insani özelliklerimizdendir. Sokrates “İnsan gülmediği günü hayat defterine kaydetmemelidir” diyerek gülmeyi hayatın önemli ekseni saymıştır.

Savaş ve mizah konusu insanlığın varoluşundan beri vardır. İnsandaki iktidar hırsı, hükümran olma güdüsü, ekonomik güç duygusu savaşları doğurmuş, İnsanın trajik dünyasına neşe katma zorunluluğu da mizahı ortaya çıkarmıştır. Mizah insandaki gülme duygusunu ve gereksinimi estetize eden en güzel yoldur.

Acı çekmiş insanlar ne kadar mizaha gereksinim duyar ise acı çekmiş toplumlarında aynı şekilde mizaha ihtiyaç duyacağı açıktır. Bundan olacak ki anti demokratik ülkelerde mizah fıkra şeklinde şifalı bir virüs gibi kulaktan kulağa dağılır ve şifa dağıtır.

Savaşlar geride gözyaşı, ruhsal çöküntü, yoksulluk, özürlülük gibi acı dolu bir sorunlar yumağı bırakır. Toplum bu ruhsal travmayı atlatabilmek içi, acıları katlanabilir hale getirmek, onları küçümsemek, onlarla alay etmek için sosyal muhayyilede fıkralar üretir.

Burada bir hususu vurgulamak istiyorum. Mizah savaş sırasında değil, savaş sonrasında patlar. Çünkü savaş aşırı korkunun heyecanın yaşandığı süreçtir. Bergson Gülme isimli kitabında “Gülmenin heyecandan büyük düşmanı yoktur” der.

Savaş sonrası toplum; acısını hafifletmek, ezikliği, yıpranmışlığı atabilmek için mizaha ciddi gereksinim duyar.  Savaş dönemine ait savaş sonrası fıkralar üretilir. Bunlar sosyal muhayyilede doğan ve anonimleşen fıkralardır.

Toplum heyecan ve korkunun, ölüm ve kalım meselesinin aktörlüğünü yaparken gülemez. Gülmek için veya gülünecek şeyleri üretmek için uygun bir ruh sathının da olması gerekir.

Ne zamanki toplum ölüm karşısındaki gerginlikten uzaklaşır ve daha güvenli bir zemine ulaşır o zaman korku ve heyecan duyduğu hale bakıp biriken can sıkıntısının tıpasını açar. Olayın seyircisi olarak gülmeye başlar. Yaşanan anın kritik ölüm anları  bile olayın seyircisi haline gelinmesiyle  birlikte mizaha dönüşür.

Biz Anadolu halkı Timur’un taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan zulmüyle büyük bir trajedi yaşamışız. Timur’a gücümüz yetmemiş. Ama onun karşısına aynı dönemde yaşamamış olmasına rağmen Nasrettin Hoca’yı dikmişiz. Nasrettin Hoca’ya atfettiğimiz fıkralarla Hoca Timur’u yerden yere vurmuştur.

İşte onlardan biri. Timur hamamda iken Nasrettin Hoca’ya sormuş “Ben kaç akçe ederim” diye. Hoca’da “elli akçe edersin” deyince Timur “Bire gafil üstümdeki peştamal elli akçe eder” demiş. Hoca bu kez “Bende zaten ona değer biçmiştim” diye söylemiş. Biz yine o dönemde Nasrettin Hoca’nın fıkralarıyla avunuruz. Hoca, Timur’la  büyük bir trajedi yaşamış halka camide vaaz verirken “ Ey cemaat yine halimize şükredelim. İyi ki bu develerin kanatları yok. Eğer bu develerin kanatları olsaydı evimizin damlarına konar evimizi başımıza yıkardı” der.

Nazilerin zulmüne maruz kalan Yahudiler de savaş sonrasında Naziler hakkında çok fıkra üretmişlerdir. Nazi toplama kampı kumandanı, Yahudi’ye soruyor. “Benim gözlerimden biri cam. Hangisi bil bakalım” Yahudi “şu” diyerek cam gözü gösteriyor. Nazi kumandanı şaşkınlıkla soruyor “Nerden bildin?” Yahudi cevap veriyor “Çünkü daha insancıl bakıyordu.”

Savaş sonrasında savaş esnası sorgulanır. Carol Burnett “Komedi, üzerinden zaman geçmiş bir trajedidir” der. Savaşta yaşanan ezikliğe, zayıflığa karşı mizahın iyileştirici gücüne başvurulur. Ya da birikmiş öfke ve can sıkıntısı karşısında mizah silahına sarılırız. Öfkenin akması fıkralarla mecra bulur.

İnsanlar ağlarlarken yalnızda ağlarlar. Ama gülerken hep birileriyle birlikte gülmek durumundadır. Yalnız gülenlerle mizah değil tıp ilgilenir. Birlikte gülmek, toplumsal bir tedavi ve sinerji oluşturur. Mizah aynı zamanda sosyal bir tedavi aracıdır. Baskılara, zulümlere karşı zayıfın silahıdır. Savaşın mizahı olduğu gibi bazen mizah savaşları da olur. Çünkü mizah aynı zamanda psikolojik üstünlük sağlar topluma. Onun için savaş dönemine ait psikolojik destek amaçlı fıkralar da üretilir.

Savaş yıllarında bir Almanla bir Fransız tartışır. Alman, Fransız’a “Biz onurumuz için savaşırız. Siz para için savaşırsınız” der. Fransız ise “Doğru, kim neyi eksikse onun için savaşır” diye karşılık verir.

Şunu unutmayalım: “Gülüyorsak varız” Savaşlara rağmen.

Durdu GÜNEŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.