Büyük bir olasılıkla bilim adamlarının uyarılarına kulak asmayacağız. Bu uyarının kendi aramızdaki sohbetlere çeşni katmaktan öte bir anlamı da olmayacak. Çünkü hiç kimse alışkanlıklarından zerre kadar vazgeçmeye çalışmayacak. Herkes bildiği gibi, alıştığı gibi yaşamını sürdürmek isteyecek. Ne sanayici kendiliğinden işletmesini atmosfere daha az karbondioksit salacak önlemleri alacak, ne yeryüzünde her gün milyonlarca mil yol kat eden uçak seferlerinden, ne milyonlarca aracın yollarda dolaşmasından vazgeçilecek…
50 Yıl Gibi Kısa Bir Sürede Dünyayı Ne Hale Getirdik.
İnsanoğlunun hırsı, kıskançlığı, açgözlülüğü, şiddeti, mal, mülk edinme ve sahip olma isteği, gösteriş tutkusu en sonunda yaşadığımız dünyayı özellikle son elli yılda yaşanmaz hale getirdi. Doğanın ona sunduklarını hiç bitmeyecek bir hazine gibi zorbaca harcadı. Havasını, toprağını, suyunu kirletti. İçecek temiz su bulmakta bile güçlük çeker hale geldi. İnsanlık var olduğundan beri kendi arasındaki ilişkiyi sevgi temeli üzerine kurmadığı gibi doğayla arasındaki ilişkiyi sevgi temeli üzerine kurmadı.
Hep sahip olmak, kullanmak, yararlanmak ve sahip olduklarını şiddet kullanarak korumak üzerine kurdu. Sahip olduklarına sıkı sıkıya bağlandı. Bu bağlılıkta güvenlik aradı. Böylelikle kendine bu dünyada sürekli ve kalıcı bir yer edinmeye çalıştı. Belki de yanılsamalarının en büyüğü buydu. Sürekli ve kalıcı bir güvenlik olmadığını hiç bir zaman anlayamadı. Bunca doğal felaketin, salgın ve hastalığın, trafik kazası başta olmak üzere bunca kazanın, bunca savaşın, terörün, bunca şiddetin ve sevgisizliğin olduğu bir dünyada sürekli ve kalıcı bir şey olabilir mi?
Zaman içinde her şey yok olmaya mahkûmdur. İnsanlığın ölüm korkusu kendi sonunu getirecek çabaların da kaynağı oldu. Önümüzde sadece birkaç on yılımız kaldı. Kıyamet kapıda. Büyük bir olasılıkla bilim adamlarının uyarılarına kulak asmayacağız. Bu uyarının kendi aramızdaki sohbetlere çeşni katmaktan öte bir anlamı da olmayacak. Çünkü hiç kimse alışkanlıklarından zerre kadar vazgeçmeye çalışmayacak. Herkes bildiği gibi, alıştığı gibi yaşamını sürdürmek isteyecek.
Ne sanayici işletmesini atmosfere daha az karbondioksit salacak önlemleri alacak, ne yeryüzünde her gün milyonlarca mil yol kat eden uçak seferlerinden, ne milyonlarca aracın yollarda dolaşmasından vazgeçilecek. Ne orman yangınları bitecek, ne doğanın yeşil dokusunun yok edilmesi ve ne birçok hayvan neslinin tükenmesi son bulacak, ne insanlar çılgınca üretmekten ve tüketmekten vazgeçecek, ne atık maddelerin toprağı, suyu kirletmesinden kaçınılacak. Yaklaşık yedi milyar nüfuslu dünyada yaratılan kirliliklerin farkında olan ve bu konuda kendince bir şeyler yapmaya çalışan bazı ülkelerdeki çok küçük azınlıklar dışında her şey eskiden olduğu gibi devam edecektir.
İnsanlık öyle hızlı yaşamaya alışmıştır ki artık yavaşlaması imkânsızdır. Bu hız onu felaketin eşiğine kadar getirmiştir. Bugün, insanlığa yavaşlamasını söyleyen birinin ciddiye alınmayacağı kesindir. Oysa doğanın iflasının özünde bu hız ve gösteriş tutkunluğu yatmaktadır. Uçaklarımızdan, gemilerimizden, trenlerimizden, özel araçlarımızdan, yarış arabalarımızdan ve onlarla turistik seyahatlere çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz. Büyük evlerimiz, modern iş yerlerimiz, dev fabrikalarımız için daha fazla enerji talep edeceğiz. Yarışmaktan veya büyük yarış organizasyonlarından vazgeçmeyeceğiz. Futbol maçlarımızı gece saatlerinde, pırıl pırıl aydınlatılmış stadyumlarda yapacağız. Şehirlerimizin her gece köşe bucak aydınlatılmasını isteyeceğiz. Gündüz yaşamakla yetinmeceğiz, bir de gece hayatımız olacak.
Bütün bunlar olacak ki iş olsun, ekonominin çarkları dönsün. Fakat gelin görün ki her şey bir arada olmuyor. Bunlar olunca da dünyanın nefesi daralıyor, ateşi yükseliyor.
Sadece temel ihtiyaçlarımıza dönük yani beslenme, barınma, örtünme esaslı, sade bir yaşamı hiçbir şekilde kabullenmeyeceğiz. Böyle şeyler söyleyenlerle alay edeceğiz. Ancak insanoğlunun büyük bir doğal felaketten sonra geleceği nokta böyle bir yaşam biçimidir. Hatta o günler geldiğinde bu temel ihtiyaçlarını sağlayanlar bile kendilerini şanslı sayacaklardır.
İkinci Dünya Savaşını filmlerden hatırlamaya çalışın. O kıtlıkta biraz patates, un, şeker, yağ, et, sabun bulmak bile mucize gibiydi. Yaşamak ve ayakta kalmak için sadece günü düşünen yoksul insanlar ile büyük bir hırsla daha çok kazanmaya, daha çok tüketmeye alışmış zengin insanlar için küresel ısınma, çevre kirliliği ve kıyamet ancak filmlere konu olacak modern fantezilerdir. Siyasetçilerin gündemlerinde her zaman ilk sırada yer alan ekonomi, işsizlik, gibi dertler dururken bir de çevre kirliliğini ve küresel ısınmayı kendilerine sorun edecekleri şüphelidir. Olsa olsa bu konuyu önemseyen bazı seçmenlerini hoşnut etmek için birkaç güzel söz söyleyecekler ama ülke ekonomisini sıkıntıya sokacak hiçbir radikal karar alamayacaklardır.
Yedi milyar insanın bilinçlenmesini ve herkesin yaşam biçimini terk etmesini beklemek gibi ütopyalarla zaman kaybetmek yerine, “Birleşmiş Milletler” öncülüğünde kirliliğe katkıları yüksek ülkelerin özellikle savunma bütçelerinden büyük kaynaklar ayırarak alternatif temiz enerji kaynaklarını teşvik etmek, yaratmak ve kısa sürede devreye sokmak için tarafları bağlayıcı ve yaptırımları olan uluslararası bir anlaşma gerçekleştirmek çözüm yönünde atılmış en iyi niyetli adım olacaktır. Aynı zamanda Kyoto protokolünün kapsamının genişletilerek sadece atmosferin değil toprağın ve suyun kirletilmesini önleyecek tedbirlerin de bütün ülkelerce kabul edilmesini ve uygulamasını sağlamak gerekmektedir.
Eğer ülkelerin kamuoylarının gerçekten demokratik gücü varsa ve gerçekten bu felaketi önlemek istiyorlarsa kendi hükümetlerini buna zorlayabilirler. Cihazları ‘standby’ konumundan çıkarıp, tam kapatmak gibi sadece vicdanımızı rahatlatacak yaklaşımlar yerine daha gerçekçi, daha radikal, daha fazla maddi fedakârlık, daha fazla çaba, daha fazla araştırma gerektiren bir sürece girilmeden kıyametin önlenebilmesi mümkün görünmemektedir. Sorun herkesin gönlünce katkıda bulunacağı evreyi çoktan aşmış ölüm kalım sorunu haline gelmiştir. Bu tür bireysel katkıların sağlanması kesinlikle faydalı ve gereklidir ama yeterli değildir. Ya zorunlu da olsa bir şeyler yapılacak ya da büyük yıkımın başlamasına ve doğanın tamamen yaşanmaz hale gelmesine boyun eğilecektir. Büyük bir olasılıkla seller ve kuraklıklarla başlayan iklim felaketleri içme suyu sıkıntısı ve kıtlıklarla kendini gösterecek, bu yoksunluktan kaçan iklim mültecileri ülke sınırlarında yığılmalara ve çatışmalara neden olacaktır. Önümüzde kalan sınırlı sürede İnsanlık sahip olduğu aklı, bilgiyi, teknolojiyi, gücü ya bu uğurda kullanarak geleceğini kurtaracak ya da kendi hazırladığı sonu kabullenecektir.
Bilim adamlarının çalışmalarına ve en son bilimsel verilere göre;
Dünyanın geleceğini kurtaracak ve fosil yakıtlara alternatif olacak en önemli enerji kaynakları Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, doğal gaz, elektriğin kimyasal depolama biçimi olan aküler, etanol, biyo dizel gibi yeşil yakıtlar, metanol gibi nötr alkol ve Hidrojendir.
Halihazırda üretilebilen ve kullanılan bu enerjilerin daha ekonomik, daha çok miktarda üretilmesinin, depolanmasının, sevk edilmesinin çareleri bulunduğunda fosil yakıtlara duyulan ihtiyaç azalacak veya sadece bunlara bir takviye enerji olarak belirli miktarda kullanılacaktır. Özellikle Hidrojen sihirli bir enerji türüdür ve fosil yakıtlardan kat kat fazla enerji sağlar. Gelecekte yeterli güvenlikte depolanabilir ve taşınabilirse öncelikle uçak yakıtı olarak tercih edilip, ardından diğer büyük güç gerektiren araçlarda, en sonunda da otomobil gibi küçük araçlarda kullanılabilir. İnsanoğlu sahip olduğu bilgiyi, gücü, teknolojiyi bu uğurda seferber ettiğinde dünyayı kurtarabilir. Kendini kurtarabilir. Asıl olan insanlığın böyle bir niyetinin olup olmadığıdır.
Eğer insanlık bunu başarabilirse sadece dünyayı kurtarmakla kalmaz epeydir iyice erozyona uğramış, acımasızlaşmış, bozulmuş, çürümüş, şiddete boğulmuş kendi insanlığını da kurtarabilir.
Yazar Hakkında
www.optiktunali.com.tr web sitesinde optik, göz ve görme konusunda çok değerli bilgiler yer almaktadır. Ayrıca www.optiktunali.com online satış mağazasını gezmenizi tavsiye ederiz.