Eşsiz Bir Örnek: Sokrates’in Savunması

Sokrates’in Savunması başlı başına türünün ilk örneğidir ve başyapıttır. Felsefeye merak duyanların ellerinden bırakamayacakları bir savunudur. Sokrat’ın değerleri bugün de geçerliliğini korumaktadır…

 

“Sokrates’in Savunması”nı daha önce okumuştum. Felsefenin temel metni olduğu için bir daha okumaya karar verdim. Cem Yayınevi’nden çıkan ve Ali Şan’ın güzel, düzgün çevirisiyle okurlarla buluşan Sokrates’in Savunması’nı aldım. Cem Yayınevi bana klasikler açısından bilhassa tavsiye edilen bir yayıneviydi. Bu görüş doğrultusunda Cem Yayınevi’ni bu kitapla bir deneyeyim dedim. Düzgün ve akıcı tercüme görüşlerin haklılığını kanıtladı.

 

Platon’un yazdığı Sokrates’in Savunması ilgimi çeken felsefî metinlerden biridir. Bu gruba Platon’un “Devlet”ini katmamak olmaz. Tat alarak okuduğum metinlerden biridir Devlet. Platon yazdığı bu eserle gerçekten Sokrates’in öğrencisi olduğunu kanıtlamıştır. Aristoteles’in yazdığı “Poetika” ise şu ana kadar okuduğum en tatsız felsefî metindir gözümde. Kimseye tavsiye etmem.

 

Bu metnin çeviri kısmına diyecek sözüm yok, ama önsözde yazılanların eksik olduğu gözüme çarptı. Mesela daha önce başka bir yayınevinden okuduğum savunmada Sokrat severlerin onu hapishaneden çıkartmak istedikleri, bunu ona da söyledikleri, fakat bunu onun kabul etmediği bilgisini edinmiştim. Sokrates’in söylevi ile çelişmeyen bir davranış bu. Sokrates köle gibi yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyor.

 

Sokrates yaşadığı zaman diliminde hiçbir eser bırakmamıştır bizlere. Onun eserleri aydınlattığı öğrencileridir. Bu öğrencilerin Sokrates dehasından etkilenmemeleri elde değildir. O kitap bırakmamıştır, ama eminim ki birçok kitabın yazımında ilham kaynağı olmuştur. Sokrates’in Savunması Sokrat’ın değerini anlamamız açısından en önemli metindir. Otobiyografi denilebilir bu kitaba Platon yazmasına rağmen, çünkü okuduğumuz metin Platon’un Sokrates’in söylediklerini noktasına-virgülüne dokunmadan kaleme aldığını gösteriyor. Platon Sokrat’ın yargılandığı mahkemede bulunmuş ve not almış. Diğer türlü bu metin yazılamazdı.  Metinde Platon’un hiçbir yorumu yok. En azından biz öyle biliyoruz.

 

Sokrates’in mahkemede söylediklerini içeren iki metin yazılmış. Bunlardan birini Platon, diğerini Ksenophon yazmış. Ksenophon’un yazdığı eserin adı Sokrates’ten Anılar. Önsözde yazılan bilgilere göre Ksenophon filozof değilmiş ve kendisinin de kabul ettiği gibi Sokrates’i çok iyi anlayamamış. Aynı zamanda, Ksenophon Sokrates’in davasında bulunmamış. Bu yüzden Platon’un Sokrates’in davası hakkında en itibar edilen metni yazdığını kabul etmeliyiz.

 

Kitapta dikkatimi çeken noktalardan biri “ne (…) ne” bağlacının düzgün kullanılmasıdır. Maalesef birçok metinde bu bağlaç yanlış kullanılmaktadır. Türkçenin kurallarına sağdık kalan bu metni kutluyorum.

 

Metin eşsiz bir hitabet örneğidir gözümde. Mükemmel bir savunma meydana getirmiştir Sokrates. Sanırım dünyada kendisini onun kadar güzel savunan biri yoktur. Kâğıda yazılmış bir metin yoktur anladığım kadarıyla; Sokrates ezberden konuşmuştur. Bu ise herkesin yapamayacağı bir iştir. Sokrates’i Sokrates yapan da ezberinin güçlü ve hatip olmasıdır büyük ölçüde.

 

Sokrates gençleri düşünceleriyle etkileyip yanlış yola sevk ettiği için mahkemeye çıkartılmıştır. Sokrates’in bir güneş gibi olmaması istenmiş, umulmuştur. İdareciler koyunları gütmüş, ama Sokrates’i güdememiştir. Peki, Sokrates’in bu kadar derin nüfuzlu fikirleri nelerdir? Mahkemeye göre Sokrat antik Yunan’ın tanrılarını kabul etmiyor, onlarla dalga geçiyor. Dinsizlik suç sayıldığından Sokrates suçlu olarak görülüyor. Bu tanrıların mahiyetini bilmiyoruz. Bana göre bunlar, mitolojide geçen tanrılardır. Zeus, Eros gibi… Ya da tanrı kabul edilen güneş, ay gibi tanrılar da olabilir. Sokrates’in hangi tanrılarla dalga geçtiği açıklansaydı daha iyi olurdu.

 

Sokrates’i “bilge adam” olarak tanımlamak mümkündür. Bilge adam idareciler tarafından anlaşılamamış ve idama mahkûm edilmiştir. Kendisine baldıran zehiri içirilmiştir. Konuşmalarından yaşlı olduğunu anladığımız Sokrates’in tokat gibi çarpan sözleri jüriyi kızdırmış olmalı. Çünkü o, hiçbir zaman suçlamaları kabul etmiyor ve jüriye ders verir gibi konuşuyor. Zaten önsözde de şöyle bir bilgi var: “Onun uzlaşmaz tavrı kuşkusuz jüriyi kızdırmış ve kararın ölüme mahkûmiyet olarak çıkmasında etkili olmuştur.” Sokrates’in 501 jürisi olduğu iddia edilen mahkemede lehine verilen oy sayısı aleyhine verilen oy sayısından fazladır. Fakat yasalara göre davalının çıplak çoğunlukla 50 oy alması gerekmektedir. O, 30 oy almıştır. Davalının salıverilmesinin önüne geçilir böylelikle. Yasalar böyle emretmiştir.

 

Sokrates bu savunmasında “erdem” kelimesinden sıklıkla bahsediyor. Felsefenin önemli kavramlarından olan “erdem”in değerine değiniyor, önemini vurguluyor. Kendisini erdemli bir birey olarak gören Sokrates, erdemini ayaklar altına aldırmamaktadır, çünkü suçlamalara karşı geri durmayan Sokrates ölümü bile erdemli davranış olarak addetmektedir. İtaatkâr, başkalarının dediklerine ve düşüncelerine uygun olarak, korkarak, kendi özünün dışına çıkarak yaşamaktansa ölmeyi tercih eden Sokrates ölümün yüceliğini fikirleriyle bize aşılıyor. Ve kendinden hiçbir şekilde ödün vermeyen tarihî bir kişi olarak hafızalarda yerini alıyor. Yalan dolansız bir hayat onun arzuladığı tek hayattır. Metnin bütününü okuyan bunu açık bir şekilde görecektir. Oysa biliyoruz ki her yüce adam, bilhassa Orta Çağ’da, Sokrates’in seçtiği yolu seçmemiştir. Galileo Galilei Orta Çağ karanlığında aydınlık, bu aydınlatma ülküsü ona pahalıya mal olmuş bir bilim insanı olarak Kilise’nin kurallarına uygun hareket etmediği veya bilim yapmadığı için ölümle tehdit edilmiştir. Ama Sokrates’in izlediği yolu izlememiş, Kilise’nin düz dünya mantığını son anda onaylayarak ölümden kurtulmuştur. Çalışmalarına gizli saklı devam etmiştir.

 

Yukarıda anlattığım iki davranış şekli tartışmaya açıktır. Biri ölümü yüceltirken diğeri kendinden ödün vererek yaşamayı tercih etmiştir. Bu iki tercihi yargılayacak değilim. Ahlakî olarak hangisinin doğru olduğu kişiye göre değişecektir. Bir de tarihe mal olmuş bu iki kişinin nasıl bir idama mahkûm olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Sokrates’e baldıran zehiri içirilmişken Galileo Galilei büyük ölçüde Giardiano Bruno gibi ateşler içine atılacak, cayır cayır yakılacaktı. Bu iki ölüm şeklinin sanıkların iddialarından vazgeçip vazgeçmeme üzerinde derin izler bıraktığını düşünüyorum.

 

Sokrates’in üzerinde durduğu konuların günümüzde de değerini yitirmemesi bazı sorunların hiç değişmeden günümüze taşındığını göstermesi açısından manidardır. Yöneticilere Sokrat’ın getirdiği eleştiriler, Kilise’nin dışına çıkan farklı düşüncelere vurulan zincir günümüzle bağlantı kurulması açısından ilginçtir. Mesela Sokrat’ın yolsuzluk yapan, rüşvet yiyen şahsiyetlere yönelik tenkitleri çok serttir: “Devlet içindeki yolsuzluklara, aksaklıklara, hak yemelere karşı savaşmak için size ya da başka bir kuruma boyun eğmeyenin sonu ölüme varmıştır hep. Doğruluk adına savaşmak, bu yolda ömür sürmek isteyen kişi, kendini toplumdan soyutlayıp bir köşede kendi özel yaşamını sürdürmelidir. (…) Şimdi soruyorum size: Siyasete girip kamu işleriyle uğraşsaydım, bu işlerde de doğruluğu, adaleti her şeyin üstünde tutup haklı olanı savunsaydım, bugüne sağ çıkabilir miydim? Hayır, Atinalılar, ne ben ne de bir başkası başarabilirdi bunu. (…) Parayı görünce konuşup yoksa susanlardan olmadım. Zengin yoksul ayırt etmeden, herkesle konuştum; ister sorun, isterseniz ben size sorayım dedim.” (s. 42-44) Sokrat bize göstermiştir ki yöneticilerin ahlaksızlığı sadece zamanımızda değil, yüzyıllardır süregelen bir bozukluk olarak karşımızda durmaktadır. Bu bozukluk demek ki insanoğlunun var olmasından bu yana yaşıyor; kıyamete kadar da devam edecek gibi gözüküyor.

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Kitap, Kültür ve Eğitim Siteleri İndirim Kuponları – Aralık, 2023

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.